İBRAHİM UYSAL


1919 MAYIS 17'DEN 19'A YOL GİDER

İnanmış insanların Ülkeleri ve yurttaları için yaşamlarında feda edemeyecekleri, canları da dahil hiç bir şey yoktur.


1919 MAYIS 17'DEN 19'A YOL GİDER

 

Nedense unutulmayacak öyküler, unutulmayacak olaylar ve kişiler ile ilgilidir ve tabi ki bunun kelama dökülmesi ile de.

Mustafa Kemal Paşa'nın (Atatürk) 16 Mayıs 1919'da İstanbul'dan Samsun'a gitmek için bir zamanların hayvan ve zahire taşıyan yük gemisi ile yola çıkması; başlayan süreci kaleme alırken anılara, olaylara göz atarken, insanın içini bir hüzün kaplıyor ki, sormayın.

Bir çok cephede başarılar kazanmış, hem askeri hem de yönetim konularında mahret ve yeteneği dönemin Saray Yöneticilerince bile kabul edilmiş bir asker paşasın, ne işin var o kadar meşakkatli işlerde ve yollarda.

Paşa, 16 mayıs 1919'da yola çıkmadan önce kendisine, "İngilizler yolda gemiyi batıracaklar, seni de yok edecekler" yönünde ki istihbarat bilgileri karşısında söyledikleri nedense, Cumhuriyete ihaneti tescilli bir Püsküllünün sözleri kadar ortalıkta dolaşmaması insanın canını acıtıyor.

Hani Nevzat Çelik'in 12 Eylül 1980 sürecinde Metris Cezaevinde Annesine yazdığı ve Ahmet Kaya'nın söylediği o türkünün hafızalarımıza kazınan sözleri usuma geldi.

"Beni burada arama anne/ Kapıda adımı sorma/ Saçlarına yıldız düşmüş/ Koparma anne/ Ağlama ...."

İnanmış insanların Ülkeleri ve yurttaları için yaşamlarında feda edemeyecekleri, canları da dahil hiç bir şey yoktur.

Osmanlı Payitahtı/Başkenti İstanbul, ilk olarak 13 Kasım 1918'de İngilizler tarafından işgal edilmiştir. İstanbul'a giren çıkan her şey İngiliz Askerlerince aranıp, kontrol edilmektedir. İngilizler aynı zamanda yurdun bir çok yeri gibi Karadeniz kıyısında bazı yerleri ve Samsun çevresinide işgal etmişler, yöredeki halka da baskı uygulamaya başlamışlardır. Baskılara direnen halkın muhalefetini kırmak için de, Sultan Vahdettin'e baskıyı arttırmışlardır.

İngilizlerin şikâyeti üzerine Doğu Karadeniz’deki "Müslüman çetelerin", Rum halkını rahatsız ettiği yönündeki iddiaları incelemek ve gerekli önlemleri almak üzere 9. Ordu Birlikleri Müfettişliği’ne Mustafa Kemal Paşa atanır; Saraydan verilen bu görev, birçoklarının söylediği gibi Saray adına Ulusal Kurtuluş Savaşını örgütlemek için değil, Mondros Mütarekesi gereğince ordunun/ halkın elindeki fazla silahları toplamak ve Doğu Anadoluda kurulduğu söylenen halkın örgütlenmesini dağıtmaktı.

İngilizlerin Mustafa Kemal Paşa konusunda kaygıları olsa da Sarayın onayı, onlara az da olsa güven vermiştir.

Mustafa Kemal Paşa ve arkadaşlarını götüren Bandırma Vapuru, 16 Mayıs öğleden sonra Sirkeci Garı açıkları, Kız Kulesi yakınlarında İngilizler tarafından aramaya tabi tutulur, bunun üzerine Mustafa Kemal Paşa yanındakilere şunları söyler:

“Bunlar cephane ve silah arıyorlar zannederim. Onlar, Türk milletinin istiklal aşkının, mücadele azminin, derece ve şümulünü (kapasitesini) takdir edemezler. Bütün güvendikleri işte bu maddi kuvvetlerdir. Biz, büyük idealimizin ve mutlak istiklalimizin tahakkuku için manevi kuvvetlerimizi kaçırıyoruz”.

Dalgalı Karadenizde, yolculuğun sorunlu olacağı günleridir. Binilen vapur da, daha önce 12 Aralık 1891'de kaza yapmış ve hasar aldığından, bu sefer için bakım ve onarımı yapılmıştır.

İngilizler, Paşa'nın Samsun dolalarındaki kendilerine karşı direnen eşkiyalar (ki bunlar işgale isyan eden halktır) için mücadeleye gittiğini düşünseler de, yine de bir şeylerden kuşku duymaktadırlar.

Yolcular için tehlike Samsun’a çıkana kadar devam edecek olsa da azim ve kararlılıktan ödün vermek yoktur.

Falih Rıfkı Atay, Mustafa Kemal Paşa'nın Galata Rıhtımı’na gitmek üzere Şişli’deki evinden ayrıldığında yanına gelen bir dostunun, bir haber aldığını, ya hareketine izin verilmeyeceğini ya da vapurun Karadeniz’de batırılacağını söylediğini anlatır. Benzer şeyleri daha önceden de duyan Paşa, günler için bir şunları anlatır.

“Bir an yalnız kaldım ve düşündüm. Bu dakikada düşmanların elinde idim. Bana her istediklerini yapamazlar mıydı? Beynimden bir şimşek geçti: Tutabilirler, sürebilirler, fakat öldürmek! Bunun için beni Karadeniz’in coşkun dalgaları arasında yakalamak lazımdır. Bu ihtimal mantıkî idi. Ancak artık benim için yakalanmak, hapsolmak, sürülmek, düşündüklerimi yapmaktan men edilmek, hepsi ölmekle aynı idi. Hemen karar verdim, otomobile atlayarak Galata rıhtımına geldim”.

Bu yolculuk için kafasında her şeyi planlayan Paşa için her ne olursa olsun gitmekten başka çare yoktur.

Yolculukta Mustafa Kemal'in yanından ayrılmayan yoldaşı asker Hüsrev Gerede, anılarında 17 Mayıs 1919 günü için şunları yazar:

“17 Mayıs 1919, hava kötü. Hep yataklardayız. Mitralyöz Arif, Dr. Refik, Topçu Kemal, bir kamaradayız. Kamaramız vahşi hayvan kamarasına benziyor. Ara sıra başımızı kaldırıp birkaç kelime konuşuyoruz. 9.30 sıralarında İnebolu’ya yanaştık. Fakat 17-18 Mayıs gecesini pek fena geçirdik. 18 Mayıs öğle üstü Sinop Limanı’na girdik. Çok şükür sallantı kesildi. Yataklardan fırladık. Tıraş olduk, yıkandık, güvertede hava aldık, güneşlendik Dr. Refik’in nane suyu aklımızı başımıza getirdi. Saat 3’te vapurda bizimle gelip karaya çıkan Liva Mutasarrıfı Mazhar Tevfik Bey, Sinop’tan bize İzmir’in işgali ile ilgili yazılı bilgi getirdi. 13 Mayıstan beri İzmir’in işgal olunacağına dair belirtiler görülmeye başlamış, Redd-i İlhak girişimi canlanmış ve 15 Mayıs’ta işgal başlamış. İzmir’deki çatışmadan sonra Yunan birlikleri şehri terk etmek zorunda kalmışlar.”

Zaman göreceli bir kavramdır, insanın keyifli olduğunda geçen zamanı ile üzünütülü, sorunlu olduğunda geçen (geçmeyen) zamanı aynı değildir.

İşte bu yolculukta da amaç bir an önce Samsun'a varmaktır ama denizin dalgaları ve ingiliz denizaltısından gelecek bir saldırı, herkesin kafasını karıştırmaktadır.

Bu arada Bandırma Vapuru deniz fırtınalı olsa da İnebolu’ya varır, yerelden alınan bilgilerden sonra, durmayarak gece gece yolculuğa kıylardan devam edilir.

Yurdun dört bir yanında süren İşgaller, yerel gazetelerce haber yapılmaktadır. Halk nezdinde kaygı ve infial yaratan bu haberlerden dolayı sansür emirlerine, uymadıkları gerekçesiyle Tasviri Efkâr ve Yeni Gazete'leri 24 saat süreyle kapatılır.

Eldeki olanaklarla yurdun birçok yerine bu haberler ulaştırılır ve bir çok yerde mitingler yapılır. İzmir'in işgali ise bardağı taşıran damala olur, İstanbul’a telgraflar çekilerek protestolar başlar.

Yol uzun, yolculuk meşakkatlidir, insanın usuna şu dizeler gelir.

".... Ülkemin neresine bakarsa ay/ Orada yitik bir anne ağlıyor/ Sen aralıyorsun yağmuru/ Acıdan sırılsıklam alnına siper edip elini/ Sonra bir umut koşuyorsun/ Yüreğin avcunda/ ısırırken/ çırpıntı gözlerini/ (ah verebilseydim keşke/ yüreği avcunda koşan/ herbir anneye/ tepeden tırnağa oğula/ ve kıza kesmiş/ bir ülkeyi armağan .... .... .... "

Ve bizler bu güzel ülkede, bu güzel havalarda bu günleri unutmuşcasına yaşarken, o günleri anımsamak yerinde olur mu bilmem.

 

……………………………………….

 

1919 MAYIS 18'DEN 19'A YOL GİDER

Mustafa Kemal Paşa ve beraberindekilerin Karadenizde üçüncü günleriydi. Bandırma Vapurunda kafasından ve gözlerinin önünden onlarca şey geçiyordu.

Yıllara dalıp dalıp giderken, neden bunlar yaşandı, neden bu günlere geldik diye düşünüyordu aklı başında insanlar gibi.

Birinci Dünya Savaşı 28 Temmuz 1914'de başlamıştır. Ders kitapları da dahil birçok yerde savaşın sebebini;

Avusturya-Macaristan tahtının veliahtı Arşidük Franz Ferdinand’ın 28 Haziran 1914'te, Gavrilo Princip adında bir Sırp milliyetçisi tarafından başkent Saraybosna'da öldürülmesi olarak yazarlar.

Bu elbette ki bir sebeptir ama asıl sebep ekonomik ve dünyasın yaşadığı sosyal-siyasal süreçtir.

Sanayi devrimi öncesi Büyük Britanya (İngiltere) Dünyanın hakimi pozisyonundaydı. Bu süreç, başta Almanya olmak üzere Amerika, Fransa gibi ülkelerin de artık dünya üzerinde söz hakkı elde etmek istemeleri ile sıkışmaya başlar.

Sanayi Devrimi, buharlı makinelerin imalatı ile sömürgecilik hareketlerinde İngiltere ile Fransa hızla güçlenirken, Almanya bu sürecin gerisinde kalmıştır.

Mustafa Kemal büyük olasılıkla içinden dalgalar ile boğuşarak geçtiği Karadeniz ile ilgi tarihi de düşünmüştür. Kırım Savaşı her ne kadar Osmanlı-Rus Savaşı (4 Ekim 1853-30 Mart 1856) olsa da, Birleşik Krallık, Fransa ve Piyemonte-Sardinya'nın (İtalya) Osmanlı Devleti'nin yanında savaşa katılmasıyla, Rusya'nın Akdeniz'e uzanması engellenmiş ve Karadenizin bağımsız bir deniz olarak kalması sağlanmıştır.

Bu yenilgiye Çarlık Rusyası yıkılıp, 1917 Bolşevik Devrimi yaşanırken, İtalya'da da İtalya Birliği/İtalyan Devleti kurulmuştur.

30 Ekim 1918'de imzalanan Mondros Ateşkes Antlaşması ile de Osmanlı Devletinin eli ayağı bağlanmıştır. Hele hele İstanbul Boğazından, Samsun'a her ne kadar kendisinin ve arkadaşlarının kafalarında amaç başka olsa da, resmi görevi "Ermeni, Rum ve Türk halkı arasında yaşanan çatışmaları durdurup, İngilizleri memnun etmek" olduğu ve Osmanlı Hükûmeti tarafından da bu yüzden 9'uncu Ordu Müfettişliğine atandığı İngilizlerce /işgal güçlerince bilindiği halde bu arama ve izne, Paşa'nın çok canı sıkılmıştır.

Bütün bu düşünceler içerisinde 16 Mayıs günü öğleden sonra çıktıkları yolculuk, 17 Mayıs sabahı onları İnebolu'ya ulaştırsa da, Karadenizin dalgaları, İngilizlerin gemiyi batırma olasılıkları herkesin kafasını karıştırmaktadır.

Vapur, 18 Mayıs öğlene doğru Sinop Limanına varmıştır. Vapur yolcuları iyice salladığından, uzandıkları yataklarından kalkıp, tıraş olup ve güvertede güneşlenip, deniz tutmasına iyi gelen, Dr. Refik Bey’in yaptığı nane suyunu da içerler.

Gün içinde Paşa, Sinop’un ileri gelenleri ile görüşür. Yörede hakim olan Pontus Cemiyeti/Çeteleri hakkında bilgiler alır. Bunun üzerine de, gelecekte yapılacak bir Ulusal Kurtuluş mücadelesi için, halkın hazırlıklı olmasını ister.

Yöre halkının moralinin bozulduğunu gören Paşa, halk üzerinde etkileyici bir rol oynaması düşüncesiyle Samsun’da ordu müfettişi (gelen heyet) için gösterişli bir karşılama düzenlenmesini ister. Sinop'tan hareket etmeden önce de, Samsun Tümen Kumandanlığına, yarın (Mayıs 19) geleceklerini bildiren bir telgraf çekip, gereken hazırlıkların yapılmasını isterler.

Sinopta gerekli görüşmeleri ve incelemeleri yaptıktan sonra, akşam sekiz suları Samsun'a doğru yola çıkarlar.

Bir yandan ülkenin işgali, hatta bu yolculuk için bile İşgal makamlarından alınan izin, Karadeniz’in karanlık sert dalgaları içinde vapur sallana sallana yol alırken, Kaptan İsmail Hakkı'nın (Durusu), geminin pusulasını ve yolculuğu düşünürken ki hali, Paşa'nın gözüne ilişir, iki gecedir uykusuz olsa da:

"Kaptan efendi! Telaş etmeyiniz, kıyı kıyı gidersiniz. Bundan sonra maksat, Anadolu’nun herhangi bir noktasına ayak basmaktan ibarettir”, deyince kaptan rahatlar, geceye ve karanlık Karadeniz sularında Samsun'a doğru yol almaya başlarlar.