CÜNEYT BOL


ANTALYA’NIN ÖLÜM KAVŞAKLARI

Bu kentin güvenli bir trafiğe ve yaya şehri haline gelmesi ne canlar gitti, ne acılar çekildi, arşivler bu haberlerle dolu. Hala günümüzde eksikler var.


Maalesef bazı konularda yumurta kapıya gelmeden, büyük zararlar, acılar çekmeden harekete geçmiyoruz.

Antalya’nın trafiği malum. Yollar dar, araç sayısı fazla, sıcaktı, gerginlikti derken yaşadığımız cennet kenti güvensiz, boş yere hayatların kaybedildiği bir şehir haline getirebiliyoruz.

Bu kentin güvenli bir trafiğe ve yaya şehri haline gelmesi ne canlar gitti, ne acılar çekildi, arşivler bu haberlerle dolu. Hala günümüzde eksikler var.

Bir ara ölüm kavşakları vardı Antalya kent merkezinde. Eskiler hatırlayacaktır.

Bu kavşaklarda ne doğru dürüst sinyalizasyon ne yaya geçidi, ne de kavşağa yaklaşan araçları uyarmak için önlemler  bulunmuyordu.

O yıllarda Hürriyet Gazetesinde çalışıyordum. Erdoğan Kahya’nın yönetimindeki güçlü bir ekiple Akdeniz ilavesini çıkartıyorduk.

90’lı yılların başındaki en önemli sorunlardan biri, çevre yollarındaki ölüm kavşaklarıydı.

Bu kavşakların adı, sürekli ölümlü ve yaralamalı kazalar olması nedeniyle ‘Ölüm Kavşağına’ çıkmıştı. O kavşaklara hızla ve dikkatsiz gelenler Azrailin adeta kucağına düşüyor, sürekli ölümlü ve yaralamalı kazalar oluyordu.

Hiç unutmuyorum, o sabah yine ölüm kavşaklarından birinde büyük bir kaza meydana gelmiş, çok sayıda ekip aracı ve ambulans olay yerine gidiyordu. O dönemde yüksek frekanslı özel radyolardan polislerin anonslarını dinleyebiliyorduk.

Kazanın olduğu gün, anonslarda bir telaş ve panik hali vardı. Vali, Emniyet Müdürü ve yardımcıları ve Başsavcı dahi olay yerine gidiyordu.

Biz de olayın vehametini farkederek hemen olay yerine gittik. Fatoğrafları çekerken aldığımız bilgiler bizi de sarsmıştı.

Antalya adliyesinde görev yapan bir savcımız, Adli Tabip Celil Demircan ve Otopsi Teknisyeni Cafer, bir ölüm vakasına gitmek için acılı ailenin arabasına biniyor ve aracı kullanan sürücünün dalgınlığı nedeniyle ölümlü kavşağında bir başka araçla çarpışıyorlardı.

Kazada Antalyanın sevilen savcılarından biri ve otopsi teknisyeni Cafer hayatını kaybediyor, Adli Tabip Celil Demircan ise ağır yaralanıp, yoğun bakım servisine kaldırılıyordu. (Celil Demircan sonrasında iyileşerek yıllarca görevine devam etti)

Kazadaki ölü sayısını şimdi hatırlamıyorum ama, bu olay artık bardağı taşırmış ve gazete olarak bize ölümlü kavaşaklar sorununu bitirme gayreti aşılamıştı.

Artık hemen hergün Hürriyet’in birinci sayfasında ‘Ölüm Kavşakları’ eleştirisi içeren bir haber yayınlıyorduk. İlgili kurumları bu konuda kalıcı çözümler getirmeye zorluyorduk. O zamanlar gazeteler  güçlüydü. Olumsuz bir haber yaptığınızda soruşturmalar açılıyor, hatası görülen ilgililer görevden alınabiliyor, tayin edilebiliyor veya hemen harekete geçilerek o eksikler veya hatalar gidebiliyordu.

Ölüm kavşaklarını eleştiren bu vurucu haberlerimiz bir süre sonra ilgili kamu kurumlarını ciddi anlamda rahatsız etmiş, bölge müdürlerin koltukları sallanmaya başlamıştı. Öyle ya; Bu kavşaklarda sürekli insanlar ölüyor, ancak yetkililer çağdaş önlemleri almak için harekete geçmiyordu.

Hürriyet Akdeniz’in manşetinden yayınlanan, “Ölüm kavşaklarına dur denilsin”, “Azrail kavşaklarda pusuda”, “Neden hala önlem alınmıyor?” “Müdür Bey neyi bekliyorsun” “Halk yaya geçidi ve trafik ışığı istiyor” “Önlem için illa ölmek mi erekiyor” türü başlıklı haberlerle kent yönetimini adeta sarsıyorduk. 

Elbette gazetenin polis ve adliye muhabiri olarak bu haberleri yapmak bana düşüyordu. Sonraları bir sohbette anlatıldığına göre, dönemin Karayolları Bölge Müdürü, Antalya Emniyet Müdürünü Mehmet Canseven’i ziyaret ediyor, “Muhabir Cüneyt Bol’u susturmamız gerekiyor, yoksa beni görevden alacaklar” diye Carseven’den  devreye girmesini rica ediyordu.

Sonrasında Edirne Valisi olarak atanan sevilen bürokratlardan Emniyet Müdürü Mehmet Canseven, “Benim yapabileceğim bir şey yok” diyerek Karayolları Bölge Müdürüne, kavşaklara çözüm bulması gerektiğini söyleyip uğurluyordu!

Aradan iki üç ay ya geçmiş ya da geçmemişti. Gazeteye bir telefon geldi. Karayolları Bölge Müdürlüğünden beni arıyorlardı.  Telefondaki Karayolları görevlisi. “Müdür Beyin selamı var, - o kadar haber yaptınız, şimdi gelsinler yaptığımız çalışmaları da haber yapsınlar - diyor” dedi.

“Memnuniyetle” dedim.

Yanlış hatırlamıyorsam Türkiyede ilk kez Antalya’ya yurtdışından metal tırtırlar getirilmiş, bu tırtırlar yola döşenerek sürücülerin kavşaklarda yavaşlaması ve bu sayede ölümlü kazaların engellenmesi hedeflenmişti. Ondan sonrakı kısa dönemde de diğer önlemler alınmış ve ölüm kavşakları artık Azrail’in pusu kurduğu alanlar olmaktan çıkmıştı.

Bu yöndeki örnekler bir hayli fazla... Sonrasında gazete olarak, Eski Lara yolundan araçların denize uçmaması için önlem alınmasını sağlamak adına bir dizi çarpıcı haber yaptık ve sonunda Eski Lara yolun çelik bariyerler yapılmış, diğer önlemler de hayata geçirilerek, sahili seyredenlerin veya hızla yol alanların otomobilleriyle denize uçmasının önüne geçilmişti.

Ancak işimiz bitmiyordu; kentin sağlık sistemindeni yanlış ve eksikler, çocuk yurtlarındaki sıkıntılar. Belediye hizmetlerindeki aksamalar, tarım ve turizme yönelik tanıtımı da içeren haberler, ekonomik, sosyal gereksinimlerle vs. ilgili ne kadar sorun varsa Hürriyet Akdeniz ekibi olarak üzerine gitmiş ve kentin bugünlere ulaşmnasında önemli katkılar sağlamıştık. Elbette kentin güçlü yerel gazeteleri de bu habercilik yarışında elinden geleni ardına koymuyordu. Kentin gelişiminde önemli roller üstlenen yerel gazetelerin çalışmaları da büyük önem taşıyordu.

Ancak günümüzde hala o dönemlerdeki kadar ilkel değil ama benzer sorunların yaşandığını söylememiz gerekiyor. Önümüzdeki haftalardaki yazılarımda kentimizle ilgili sorunlardan örnekler paylaşacağım.

Esen kalın.