Bugün, “10 Ocak Çalışan Gazeteciler Günü”..
Bu “gün” vatandaşı pek ilgilendiren bir “gün” değil aslında..
Ama..
İçinizde, “bu gazeteci kesimi zaman zaman bir şeyler kutluyor, bu neyin nesi, neyi kutluyorlar” diye merak edenlerin merakını gidermek için yazıyorum bunları..
Yani; okumasanız da olur..
…
Bugün gazetecilerin, bir “fikir işçisi” olarak haklarını düzenleyen 212 Sayılı Yasa’nın kabulünün yıldönümü..
“Çalışan Gazeteciler Günü” 1961 Anayasası’nda gazeteciler lehine yer alan hükümlerden sonra “Çalışan Gazeteciler Bayramı” olarak kabul edilmişti..
10 Ocak 1961 günü Resmi Gazete'de yayınlanarak yürürlüğe giren yasa ile gazetecilerin bazı sosyal hakları güvence altına alınmıştı..
212 Sayılı Yasa'nın çıkarılışı, bu dönemde yaşanan “Babıâli’de Dokuz Patron Olayı” ile de Türk basın tarihine geçti..
Çalışanlara bu hakların verilmesini istemiyorlardı..
Bu durum; işverenler ve çalışanlar arasında gerginliğe, gazetelerin kapanmasına ve çalışanların “Basın” adında yeni bir gazete çıkarmasına neden oldu..
Fakat, 12 Mart 1971 askeri darbesinden sonra bu hakların bir kısmı geri alındı..
Bunun üzerine “bayram” ifadesi de “gün” olarak değiştirildi..
O günden bu yana da, “10 Ocak Çalışan Gazeteciler Günü” olarak –güya- kutlanıyor..
Olay budur..
…
Peki, niye “güya kutlanıyor” dedim?
Birkaç siyasinin, birkaç da gazeteci yalakasının “kutlama”larından başka ortada herhangi bir kutlama ve kutlanacak bir durum yok da ondan..
Öte yandan..
Gazetecilerin haklarının “çoğunun” geri alınmasında sadece “darbecileri ya da patronları” suçlamak haksızlık olur..
Sağolsunlar, “içimizdeki darbeciler” meslektaşlarına darbecilerden ve patronlardan çok daha fazla darbe vurdular..
Gazetecilerin de toplu sözleşmeleri vardı, sendikalardan istifa ettirildiler..
Bordrosunda “asgari ücret” değil, aldığı maaşın brüt tutarı yazıyordu, bitirdiler..
Telefon, uçak, resmi toplu ulaşım araçları gibi imkanlardan yarı ücretle yararlanıyorlardı, bunların kaldırılması için yazılar yazdılar, kaldırttılar..
Yayın organlarında fikren ve bedenen çalışanlardan yana değil, hep patronlardan yana oldular..
Gazetelerde “köşe”leri kaptılar, “köşe” oldular..
Kim onlar?
Boğaz’da oturup, denizi seyrederken Romanya’dan getirttikleri dondurmaları yiyenler..
Bir “gazeteci maaşı” ile lüks otomobillerin, en değerli yerlerde dükkanların, en gözde sitelerde dairelerin, sahillerde yazlıkların sahibi olanlar..
Yani “tuzu kuru”lar..
Ve siz onların çoğunu yakından tanıyorsunuz zaten..
…
Şimdi soruyorum;
Manzarası bu olan gazetecilerin “kutlanacak bir günü” olabilir mi?
…
Dönelim bugüne..
1961 yılından bu yana Türk basınında çok şey değişti..
Köprülerin altından çok sular aktı..
Gazeteler de gazete emekçileri de yazarlar da okuyucular da değişti..
Şimdilerde basın emekçilerinin sesi pek çık(a)mıyor..
Anlaşılan o ki, durumlarından memnunlar..(mı acaba?)
Gazeteler hangi şartlarda olursa olsun kapanmıyor artık..
Gazetelerin, gazete patronlarının, çalışanların çok büyük bir kısmı ya iktidara dayadı sırtını ya da muhalefete..
Vatandaşı düşünen pek yok..
Gazetelerin çoğu, “halkın gazetesi” olmaktan çok uzak..
Çalışanlar, her an işten çıkartılmakla karşı karşıya, “büyük bir tedirginlik içinde” görev yapmaya çalışıyor..
…
Ve bugün, “Çalışan Gazeteciler Günü”nü kutluyoruz..
Ne kutlama ama..
Dışı başkalarını, içi de bizi yakıyor..