Bu gençlik nereye gidiyor? Bu soru Sokrates'ten bu yana sorulagelen ve sonsuza kadar da sorulmaya devam edecek bir soru. Cevabı basit aslında: Gençlik, soruyu soranların gidemeyeceği bir yere, geleceğe gidiyor.
Ve gençler; bizim göremeyeceğimiz ve fakat kendilerinin ömür tüketecekleri bir geleceği inşa ediyorlar. Üstelik bunu yapmaya hem hakları hem de güçleri var.
Bizse gençlerin yolunu kesip" Bizim zamanımızda..." diye başlayan cümlelerle onların enerjisini tüketiyoruz. Gelecek bizim zamanımız değil onların zamanı.
Ve onların zamanında olup biteceklere, yaşanacak hayatlara ve hikayelere onlar karar verecek. Kararları onları her zaman mutlu etmeyecek elbet ama zaten hayat sadece mutluluktan ibaret değil ki.
Bırakalım düşsünler, kalksınlar; yaralar açılsın yüreklerinde ve o yaraları tedavi etsinler. Yani hayatı tanısınlar ve tanımlasınlar.
Bizim zamanımızda, diyen artık zamanın dışında kalmıştır. Elbet gençler bizim deneyimlerimizden çok şey öğrenecektir. Bunu onları sorularla boğarak, her adımlarını eleştirerek değil yaşam biçimimizle sağlayabiliriz.
Gençler geleceğe gidiyor. Geçmişte kalmakta ısrar ederek onlara örnek olamayız. Geleceğin bir kıyısına ilişmeye çalışmadan, çağı doğru okumadan gençlerin gelecek inşasına katkıda bulunamayız, olsa olsa onların hızını keseriz.
Yarının dünyasında bugün kutsadığımız çok şeyin bırakın önemini adı bile olmayacak. Öyleyse bırakalım Z Kuşağı diye küçümsediğimiz bu gençler kendi geleceklerini inşa etsinler. Onları sorularımızla bunaltmak yerine sorularına cevap bulmalarına yardımcı olalım.
Unutmayalım: Her çağ, kendi hikayesini yeniden yazar ve bu hikayeyi okuyamayanlar hayatın ve çağın dışında kalıp boş nutuklar atar.
Bu gençlik nereye mi gidiyor. Kendi çağının hikayesini yazmaya gidiyor. Ve buna analarının ak sütü gibi hakları var.