Siyasete ilgi diye bir şeyden söz edecek olsak, ben hiç siyasete ilgi duymadım ama yaşam koşulları ve çevremden dolayı kendimi hep siyasetin içinde buldum.
Ailem, okusun da yedek subay askerliğini yapsın, bir de ailenin geleneğine uygun okumuş bir kız ile evlensin, sonra da gelsin yazın köyde tarla tokat, kışın da açılacak dükkanda çalışsın diye bana bir yaşam yolu çizmişlerdi.
Zamanın ruhu gereği, 78 kuşağı dönemiydi ve 68 kuşağından öğretmenler, tanıdıklar, yemek ve oyun masalarında arkadaşlarımız vardı.
Fakir Baykurtlar, Kemal Tahirler, Yakup Kadriler, Nazım Hikmetler hep bir şeyler öğretiyor ve diyecek çok sözümüz oluyordu.
Derken Lise bitiyor, başlıyor üniversite macerası. Elazığ'da sözlü, bıçaklı, tabanca namlulu tehditler, ardından Antalya'da "Kürt" asıllı bir "Türk Milliyetçisi" ispiyoncu, ihbarcı sayesinde bu gün yerinde yeller esen Antalya kapalı Cezaevi günleri.
Üfff be, bu memlekette adam gibi okunacak bir üniversite yok mu derken, öğütleri tutup ver elini Hacettepe.
Beytepe açılalı bir kaç yıl olmuş, yemekhane sorun, servis başka bir sorun ve tüm öğrenciler muhalif olmuş çıkmış. Ha bu arada Sadettin Yüzbaşının sayesinde yaşayan ve vur deyince vuran, kır deyince kıran bir de ülkücü sağ grup.
Akıncılar ne uslu çocuklardı. Sanki kafalarına vurup ekmeklerini alsan, neden aldın demezler, solcu grup da onlara dokunmazlar, hatta bazen ülkücüler ile takışmalarında yanlarında olurlardı.
Ne günlerdi ama!..
Sonra bir gün, akşam üstü bir arkadaşımızdan eve giderken, yeni mahalle sekizinci durakta polis çevirmesi, kimlik kontrolü; öğrenci olmak potansiyel suç. Derken bir arkadaşımız Mardinli idi, Allahtan polislerden birisi de Mardinliymiş, hemşeri ayağına yırttık Rüzgarlı sokakta 12 Eylül darbe günlerine takılmaktan.
Kimisi bir Afrika, kimisi Güney Amerika İnka yerlilerinin bir özlü sözü dediği söz, yaşam çizgime geldi oturdu:
"İnsanoğlu plan yapar /hayal kurar, tanrı/ gök kubbe gülermiş!.. diye, benim durum da tam böyle oldu. Yazın çiftçi, kışın tüccar olacakken, birden kendimi bürokrasinin delhizlerinde buluverdim. Burdur'un ünlü tüccarlarından olan sevgili arkadaşım Manaylı Osman, seni yalnız bıraktım ama ben masumum, kader!..
Bürokrasi macerası uzun bir öykü ama Valilik, Kaymakamlık yapmış bir kişinin şaşkınlığı, benim de şaşkınlığım oldu.
Yıllar önce bir gün, Anakara Mülkiyeliler'de, Antalyalı bir kaç değerli devletli büyüklerim ile oturuyoruz. Masada o vali bey de var. Konuşurken, laf lafı açtı ve Vali bey sen Antalya'nın neresindensin, dedi.
Ben de Korkuteli, dedim.
Masa sol ve sosyal demokrat ağırlıklı olduğundan, benim de bir iki sözüm sayın Valinin hoşuna gittiğinden, benim ile sohbete başladı.
Hani derler ya, ananın adı, babanın adı derken sohbet koyulaşır, bende de işte tam öyle oldu; ortam ve sohbet Vali beyin de hoşuna gitti.
Sonra da, sen kimlerdensin muhabbeti başladı.
İşte ben filan köyden, filanlardanım diye anlatıyorum.
Derken, beni çok severek sohbete koyulan Vali bey başladı gülmeye, demek "Mehmet (Güneysel) Bey senin amcazaden.
Haydi, birden hava hem serinledi hem de neşelendi.
Senin Mehmet Bey Amcazaden var ya, Demokrat Parti zamanında bana yapmadığı kalmadı, ne sürgünler yedim ne sürgünler, solcu olduğum için.
Bir zamanların Demokrat Partinin sözünü söylemiş, hem de bir Osmanlı Sipahisinin (Muharrem bey) oğlu Mehmet Bey'in yeğeni, solcu ve sürgün ettirdiği Vali ile aynı masada.
Tabi laf lafı açtı, anılar anılar derken gecenin yarısını bulduk, masadakiler şaşkın, ben şaşkın, yaşanmışlıkların kahramını Vali bey anılar ile o günlere gitmiş olmaktan ve anmaktan çok mutlu.
Bu yazımı yazmadan önce gezindiğim sosyal medya platformlarında, bir zamanlar bir üniversitenin tepe yöneticisi olmasında ve o günler önemli bir siyasinin yakını olan ve sonra da milletvekili olacak birisinin, bu adamı getirme buralara dediği halde, her seferine yanıma alıp getirdiğim ve de Milletvekili olmasında yetkili partililer nezdinde etkimin olduğu söylenen kişinin bir paylaşımını okudum, belki bir başkası olsa donup kalırdı ama ben sanırım "satılmaktan" kaşarlanmış olsam gerek, sadece tebessüm ettim.
Yaşamlarını hep bir şeylerin, birilerinin üstüne kuran ve çok da başarılı olan o kadar çok insan vardır ki, hele bir de şansları yaver gidip, şakşakçıları olacak iş, meslek ve konumlarda olunca, her durum tadından yenmez olur çıkar.
Sözünü ettiğim kişi artık çok sıradan birisi değildi. Allah için, mesleği gereği bir çok kişinin de yaşamına olumlu dokunmuştu. Benim de benzer bir tanıdığım için ricam olduğunda, kırmazdı.
İşte o sosyal medyada yaptığı paylaşım üzerine seksenin üstünde kişinin notu vardı. Bu kişilerin çoğu, konumu gereği yaşamlarına dokunduğu, onların da siyasi yaşamında, bu kişinin yaşamına dokunduğu kişilerdi ve şaşkın idiler.
Birisini benim de tanıdığım bir iki kişi dışında son derce şaşkınlık, üzüntü belirten ve bu yazdığını ve tavrınız, size yakışmadı denilen tümcelerdi.
Yaşam güzel olduğu kadar, zor ve uzundur da. Öyle ben yaptım oldu, ben ne dersem, herkes alkışlar durumu her zaman geçerli değildir. Artık herkesin, canını burnuna geldiği bir durumda, canını burununa getirenlere, siz methiye düzerseniz, siz de taşlanırsınız. Bunu anlamak için onca yaş ve deneyime karşın daha ne gerekirdi ki!..
Bu çaresizlerin, çaresizliği olmasın sakın!...