CÜNEYT BOL


DEĞERLERİMİZİ NASIL KORUMAMIZ GEREKİYOR?

Özellİkle büyük tahribata neden olan yangınların  onlarca, belki de yüzlerce veya daha fazla sürebileceği öngörülüyor. Elbette sadece orman yangınları değil, seller, toprak kaymaları, depremler de risk yaratıyor..


DOĞADAKİ ARKEOLOJİK ALANLARIMIZI VE TARİHİ ESERLERİMİZİ ORMAN YANGINLARI VE DİĞER FELAKETLERDEN NASIL KORUYACAĞIZ? 

İŞTE O ÜNİVERSİTENİN ARAŞTIRMASI...

***

Anadolu göz göre göre, doğal sorunlar, ihmaller ve umursamazlıklar nedeniyle devasa orman yangınları, seller, toprak kaymaları ve doğu kirliliği altında kıvranıyor. Özellİkle büyük tahribata neden olan yangınların  onlarca, belki de yüzlerce veya daha fazla sürebileceği öngörülüyor. Elbette sadece orman yangınları değil, seller, toprak kaymaları, depremler de risk yaratıyor...

Önümüzde böyle büyük bir tehditler zinciri varken, kimse bizim bir eksiğimiz veya ihmalimiz var demiyor, gereken önlemlerin alınmadığı iddiaları havada uçuşurken, sorumlu makamlardan herkes sütten çıkmış ak kaşık gibi... Antalya’da yıllar önce Patara antik kentindeki yangın, son olarak da Perge antik kenti ile Gazipaşa’daki  bir antik kentin ipin ucundan dönmesi yürekleri ağıza getirdi.

Peki Anadolu’nun iklimsel özelliklerini bu olumsuz hale ne getirdi? Ülkemizde sera etkisini yani sıcaklığın bu kadar artması nasıl gerçekleşti? Elbette bunların onlarca nedeni var. Bana göre gökyüzüne zehir basan termik santraller ilk sırada geliyor.

Yüzlerce termik santralin zehir deposu linyit kömürüyle çalıştıranlar, yerka buğunu, gökyüzünü, canlı yaşamını, gölleri, yeraltı sularını hunharca kirlettiler, birileri de areta bu doğa katliamını teşvik etti ve hala ediyor!

Depremler, seller, toprak kaymaları, çığ düşmeleri, fırtınalar yakıp, yıkıyor.Ortada ne alınan bir önlem var ne de olacakları öngörüp bunlara karşı harekete geçenler var! 

Şimdi sorsan bir kısım da,Yaradan öyle istedi”diyecek! Yaradan kendi yanattığı Cennet Anadoluyu neden bu hale getirsin ki? Sıkıştık mı topu Yaradan’a atmakta üstümüze yok...

***

Şimdi gelelim esas konumuza; Ormanlarımız içindeki canlılarla, çevresindeki yaşam ve tarım alanlarıyla, köylerle, evlerle, apartmanlarla birlikte yanıyor. Çok sayıda da, orman söndürürken hayatını kaybeden şehidimiz var. Acımız büyük...

Ormanlarla birlikte içinde savunmasız halde varlığını sürdürmeye çalışan arkeolojik dünya mirasımız ve tarihi eserlerimiz. Dünya tarihinin bu eşsiz eserleri Anadolu ile birlikte bize emanet.

Peki ormanlarımızdaki bu kültür mirasını koruyabiliyormuyuz? Hayır.

Arkeolojik bölgelerin etrafındaki yangın riski yaratan bitkile temizleniyor mu? Hayır.

Yangınlara neden olan elektrik tellerini güvenli hale getirebiliyor muyuz? Hayır.

Bu ihmal ve umursamazlık konusu çok uzun olduğu için hemen sonuca gelelim; Doğadaki tarihi eserlerimizi bu felaketlerden nasıl koruruz konusunda Çanakkale Onsekiz Mart Üniversitesi öğretim üyesi, Disiplinlerarası Kültürel. Miras Yönetimi Ana Bilim Dalı’nın bir araştırmasından kısa bir alıntı yapacağım.

Araştırmayı hazırlayan Lütfiye Altan...

Araştırmada şöyle deniliyor;

Arkeolojik kazı alanları ve tarihi miras unsurları, doğal afetler karşısında yüksek risk altındadır.

Bu durum, kültürel değerlerin gelecek kuşaklara aktarılmasını tehdit etmektedir.

Türkiye’deki Mevzuat 1982 Anayasası’nın 63. maddesine göre devlet, kültürel varlıkları koruma yükümlülüğüne sahiptir. Anayasa’da, devletin tarihi ve kültürel değerleri korumak için her türlü önlemi almak zorunda olduğu açıkça belirtilmiştir.

Önerilen İyileştirmeler:

• Tüm tarihi alanlarda dijital izleme ağları kurulması,

• AFAD’ın kültürel miras özelinde afet senaryoları hazırlaması,

• Kazı başkanlarının tecrübelerinden faydalanılması ve işbirliği yapılması,

• Yerel halkın koruma ekiplerine dahil edilmesi,

• Koruma kurullarında afet uzmanı bulunmasının zorunlu hale getirilmesi,

• Erken uyarı sistemlerinin kültürel miras alanlarına entegre edilmesi.

•İHA’larla yani insansız hava araçlarıyla gökyüzünden arkeoji alanlarının tespiti de yapılabilir.

Sonuç ve Değerlendirme:

Bu çalışma, Çanakkale ili özelinde arkeolojik alanların afet riskleri karşısındaki durumunu ortaya koyarken, kültürel mirasın korunmasında disiplinlerarası bir afet yönetimi yaklaşımının önemini vurgulamaktadır. Araştırma bulguları, yalnızca yapısal önlemlerin yeterli olmadığını; yerel yönetimler, afet kurumları, kazı başkanları ve sivil toplum gibi farklı paydaşların eşgüdüm içinde çalışması gerektiğini göstermektedir.

Bu bağlamda, mevcut ulusal mevzuatın uluslararası koruma ilkeleriyle daha uyumlu hale getirilmesi, kültürel miras alanlarına yönelik risk analizlerinin düzenli olarak güncellenmesi, yerel kapasitenin güçlendirilmesi gerekmektedir.

Afet risk azaltım stratejilerinde kültürel mirasın etkin şekilde dikkate alınması, sürdürülebilir koruma politikalarının oluşturulmasına katkı sağlayacaktır.

Çanakkale özelinde bu alandaki boşluğu dolduran çalışma, benzer risk altındaki diğer kültürel miras alanları için de yol gösterici bir çerçeve sunmaktadır.Çalışmanın önemi üç temel noktada ortaya çıkmaktadır: ü

Kültürel mirasın korunmasına yönelik disiplinlerarası bir afet yönetimi modeli sunması,Yerel ve ulusal karar alma süreçlerine kanıta dayalı öneriler getirmesi, Uluslararası ilkeler ile ulusal uygulamalar arasındaki entegrasyonu desteklemesi.

Elbette müzelerimizdeki tarihi eserlerimizi dahi koruyamazken doğadaki kültür mirasını nasıl koruyacağız, bunu başarabilir miyiz, bu çalışmalar için gerekli kaynaklar ayrılır mı? Tam bir soru işareti!