İBRAHİM UYSAL

Tarih: 18.04.2025 09:28

DEVLETİ BİLMEDEN DEVLETİ YÖNETMEK

Facebook Twitter Linked-in

Genellikle ülke gündemi ile ilgili konular hakkında bir şeyler yazarım ama doğrudan ülke yönetimine ve siyasete ilişkin konlara itİyatla yaklaşırım; çünkü bu konularda nedense herkesin bir fikri vardır.

Yıllarca bürokraside olmam ve Ankara'da yaşamam sebebiyle benim de tanıdığım olan DEM Partisi MV ve TBMM Başkan Vekili Sayın Sırrı Süreyya Önder'e geçmiş olsun dileklerimi iletiyorum.

Bu kişisel ve insani bir durum.

Konu ülke meselesi olunca, konuya bakış açısı değişik olmak zorundadır.

Elbette ki sayın Önder'in görevi gereği yaşadıkları acı bir durum.

Gerek TBMM Başkan Vekili olarak Meclis yönetim süreçleri, gerekse de İmralı Adasında Apo ile görüşme süreçlerinin bir anlamı vardır ve bunun yolu, yöntemi de bulunduğu konum gereği hassasiyet gerektirir.

Üzgünüm ki son zamanlarda bu ülkede artık konular Türkiye Cumhuriyeti Devleti merkeze konularak konuşulmuyor, tartışılmıyor ve çözümler üretilmiyor.

Gerek yılların Bakanlık Bürokrasisi deneyimim, gerekse de yıllarca Cumhurbaşkanlığında görev yaptığım sırada gördüğüm ve yaşadığım bir çok bilgi ve deneyim, bana bu satırları yazmaya zorladı.

Bir kere Başkanlık Sistemine geçildikten sonra uyum yasaları olarak TBMM'de ne kadar köklü yasal değişiklikler yapıldığı konusunda ayrıntılı bilgim yok ancak, çıkan bazı yasaların paragraf aralarına bazı yasa maddeleri konulduğunu resmi gazeteden okuyoruz.

Bu elbette ki iktidarın bir yönetim tarzıdır. Seçilmiş olmanın vermiş olduğu yetki, sorumluluk ve görev gereği yapılıyor olmasına, kişlerin söyleyecek sözlerinin olmasının bir anlamı da yok.

Ancak Muhalefet partilerinin, özellikle de yerel ve bazı seçimlerde halkın memnuniyetsizliğinin yansımasını sandıkta toplayan Ana Muhalefet Partisinin, diğer muhalefet partilerden farklı olarak bir tutum ve davranış sergilemesi de beklenir.

Basın ve yayın organlarında bir haber, "İmralı Heyeti ile İçişleri Bakan/ı/lığı arasında yapılacak görüşmeler ertelendi".

Elbette ki siyasi partilerin, kişilerin, kurum ve denek gibi sosyal yapıların kendilerini ya da temsil ettikleri kesimler gereği bir takım görüşmeler yapması doğal ve olağandır; ancak bu Devlet ile pazarlık algısı yaratacak şekilinde olmamalıdır.

Kişisel ya temsil edilen kesimler için devletin kurumları ile görüşmeler yapmak doğal ve herkesin hakkıdır. Bu ülke yönetimi ve uluslararası konularda olunca, bu tür görüşme ve çözüm arama yeri de elbette ki TBMM çatısı olmalıdır.

İktidarın yönetim gücü, maalesef muhalefetin de devleti tanımayan yönetici ve temsilcileri sayesinde bazen hem ülke, hem de sistem uzun vadede sıkıntıya sokulacak süreçlerin içine itilmektedir.

İktidarın kayıtsız ve şartsız gücü elinde bulundurmasından, muhalefetin de seçmene selam dışında kamuyu, devleti yeterince tanımamasından kaynaklanan uygulama ve yönetim süreçleri içinde olmaları, her seferinde "atı alanın Üsküdar'ı geçmesi" ve "adam kazandı" süreçleri ile varılacak bir yer yoktur.

Türkiye Cumhuriyeti Devleti güçlü ve halen de deneyimli kurumsal yapıları olan bir devlettir. Günlük politik süreçlerin içerisine sıkışmanın bir gereği yoktur.

Özellikle iktidar ve muhalefet yöneticileri unutmasınlar, gömleyin ilk düğmesi yanlış iliklenirse, gömleğin iki yakası bir araya gelmez.

Bir tarafın güç zehirlenmesi içinde olması, diğer tarafın da halkın memnuniyetsizliğinin hat safhaya çıktığı bir süreçte, bunu kendilerinin yarattığı bir süreç olarak görmesi, herkes açısından olduğu gibi ülke açısında da hiç hayra alamet olmaz.

Külliyenin, son yaşananları sık sık masaya yatırdığı basına da yansırken, muhalefetin de spontane/ kendiliğinden gelişen süreçleri doğru algılamasında ve yönetmesinde büyük yarar vardır.

Siyasiler ve koltukta oturan yöneticileri elbette ki her şeyi çok iyi bilirler ve yönetirler de, gelişmiş ülkelerde kurumlar ve şirketler onca paralar vererek elde ettikleri "feedback", geri bildirimleri, onlar da çok ciddiye alırlar.

Umarım "hariçten gazel okuyan" yılların yönetim deneyi olan emekli bir bürokratın bu kelamaları da taraflarca doğru algılanır ve dikkate alınır. Yoksa bazılarının tuzları kuru, biz halk olarak bir de birlerinin ıslattıkları tuzlar ile yanıyoruz da!..


Orjinal Köşe Yazısına Git
— KÖŞE YAZISI SONU —