İBRAHİM UYSAL

Tarih: 22.09.2024 17:11

HERKES GÖNLÜNE GÖRE ARIYOR

Facebook Twitter Linked-in

İki arkadaş yıllar sonra yolda karşılaşırlar; sarılıp, öpüşüp hasretle kucaklaştıktan sonra yakınlarda bir yere oturup çay kahve içmeye karar verirler.

      Arkadaşlardan birisi çok heyecanlıdır. 

      Çaylar içilip hal, hatır sorulup, havadan sudan konuşulunca sıra "eee sen ne yapıyorsun"a gelir.

       Heyecanlı olanı başlar anlatmaya; okuldan mezun olduktan sonra şurada işe başladım, daha sonra bir kız ile tanıştım, birbirimizi çok beğendik, sevdik ve evlendik.

      Eeee, şimdi durum nedir?

      Valla ilk yıllar azıcık ekonomik ve sosyal sıkıntılı geçse de, bir küçük araba aldık, o arada da bir kızımız oldu, şimdi lise'de.

      Daha sonra  ben görevimde yükseldim, eşim de iş yerinde sorumluluklar aldı ve arabamızı değiştirdik, kendimize güzel bir ev aldık, bu arada bir de oğlumuz oldu, o da ilkokulda okuyor.

      Arkadaşı sessiz ve suskun otururken diğer arkadaşı anlatmaya devam ediyor, ardından kahveler söyleniyor ve sessiz duran arkadaşına bakarak işte böyle böyle bir yaşantım var ve mutluyum, ya sen ne yapıyorsun, biraz durgun gibisin, der.

       Arkadaşı da, ben de bir bankada işe başladım ev, araba aldım iş seyahatleri dışında pek de tatil yapmayı sevmiyorum.

      Eeee evlenmedin mi?

      Yok, evlenmedim.

      Neden ya, o kadar çevren olmuştur, eli ayağı düzgün iş kariyeri olan birisin, gönlüne göre birini bulamadın mı?

      Buldum, der arkadaşı.

      İyi buldun da, neden bu kadar durgunsun, neden evlenmedin, birlikte yaşamıyorsun, deyince;

     Arkadaşının yüzüne hüzünlü gözlerle bakan adam:

     Gönlüme göre birini bulmuştum da, o da gönlüne göre birini arıyormuş!

     Sokaklarda onlarca, yüzlerce insan dolaşıyor, ellerinde telefon, artık araç yolundaki kazalardan fazlası, yaya kaldımlarında dalgın ve amaçsız yürüyen insan çarpmalarıyla olmaya başladı.

     Sokaklarda, caddelerde amaçsız dolaşanları es geçiyorum da, yüzü gülmeyenlere ne diyeceğimi bilemiyorum.

     Bir arkadaşım anlattı, bir tanıdığı aramış, oğlum üniversiteyi bitirdi, bir de kız arkadaşı var, kız da işsiz oğlan da, bir iş bulursam evlenecekler. 

     Her gün televizyonlarda asgari ücret, maaş zammı, ev kiraları konuşuluyor. Konuşanların çoğunun tuzu kuru ve çarşı pazara çıkmıyor olmalılar ki,  pek insanların nasıl geçinecekleri, geçindikleri konusu havanda su dövme modunda konuşuluyor.

     Hastaneye gidiyorsun, bir tanıdığın yoksa ya da gece internetten ilgili sayfaya girebilirsen bir randevu bulursan alıp sağlık sorununu çözmeye çalışıyorsun. 

     Bir arkadaşımın dediği gibi Allah teknoloji kullanmayanlara, tanıdığı olmayanlara kolaylık versin.

    Her yerde sorunlar konuşuluyor, parça parça çözümler konuşuluyor da ortaya konulan somut bir siyasi proje duymuyoruz.

     Kapitalist sistemin merkezlerinden birisi de Amerikadır, bu günler Amerikan Başkan adayları, özellikle Kamala Harris, Devletçilik politikaları ile ilgili söylemlerini arttırdı.

     Devlet ve devletçilik tartışmaları iyidir de, hangi devlet ve devletçilik?

     Sosyal Devlet mi, Refah Devleti mi?

     Sosyal Devlet, yurttaşın yaşamında her şeyi planlar ve sorun çıkmasını önler, devletin önceliği yurttaşıdır; hatta dar gelirli, orta gelirli.

     Refah Devletinin önceliği ise kendisini ayakta tutan hakim sınıfların çıkarlarıdır. Yurttaşın sorunu olunca, ona pansuman niteliğinde çözümler üretir.

      Bir yerel seçim süreci yaşandı ve halk genel iktidara gerekli uyarıları yaptı, iktidar da kendine bir çıkış arayışı içinde.

     Tarikatlar, cemaatler aracılığı kamunun gücünü de kullanarak, yanına da and'ını, kamu kuruluşlarının başında ki TC kaldıran iktidara güya milliyetçilerin desteği ile gidiyor ama muhalefetin de kendisine bir bir siyasi yol haritası çizmesi gerekir. Sol, sosyaldemokrat bir partinin de yol haritası laf ile değil, İDEOLOJİSİ ile olur.

    Yoksa, seçmen de gönlüne göre aramaya başlarsa vay ülkenin de, yurttaşların da haline!..


Orjinal Köşe Yazısına Git
— KÖŞE YAZISI SONU —