İnsan, her zaman bir şeyler yapan, üreten birisidir.
Tümce çok garip değil mi?
Evet!..
O halde neden böyle bir garip tümce ile başladım!..
Anlatayım.
Uzun yıllar aktif bir çalışma, sosyal ve siyasal bir yaşamın içinde olduğumu sanıyordum; ta ki bir kenara oturup da, "ya neler oluyor" diye düşünmeye başlayıncaya kadar.
Meğer, çalışıyor, koşturuyor, üretiyor falan deyip enerjimizi, zamanınımızı garip bir şekilde harcarken, fark etmediğim bir şeyi fark ettim. O da, insanın çalışması, üretmesi falan değil; ne için çalıştığınız, kime ve niçin ürettiğiniz önemli imiş!..
Victor Hugo, Sefiller romanında, özetle Paris'de 1815'de başlayan ve 1832 haziranında son bulan isyanı ve olayları anlatır.
Biz, insanlık hep iyiden ve güzelden yana yol alacak diye biliyor ve konuşuyorduk, ne yazık ki bu günlerde yaşananlar pek de bu düşünceyi/ düşüncemi destekler gibi değil.
Feodaliteden 18. yüzyılın sonlarında çıkmışız, Kapitalizmin sayesinde geniş bir toplumsal sömürü ile karşılaşsak da yeni üretim araç-gereçleri sayesinde bir çok yeni olanaklardan da yararlanmışız.
Madem "Sefiller" dedik ve Viktor Hugo'dan söz ettik, 1789 Fransız Devrimini de unutmamak gerek.
Fransız Devrimi dünyaya, bu günler ülkemizde pek çok tartıştığımız, gündemi top yekün kapsayan Milliyetçilik akımını yarattı.
Özgürlük ve demokrasi dediğimiz bir süreç ile Yakınçağ'ı başlattı, bu ise hem Avrupa'da hem de Dünya'da bir dönüm noktası oldu.
İşte düşündükçe çok güldüğüm, krallıklar, tek adamlık süreçler kaldırıldı önce anayasal monarşiler sonra da demokrasiler kuruldu sanıyorduk ki, bir de baktık ki meğer "atı alıp, gidecekler" atı alıp, demokrasiyi de özgürlükleri de çantalarına koymuş gitmişler; bize de "ya neler oluyor" diye oturup düşünmek kalmış!..
Oh be, dünyada ne güzel şeyler oluyor derken, bir de baktık ki, modern bir çağının içinde yaşadığımızı sanırken, bizlerin yetki verdiği ve demokrasi sandığımız yönetimler sayesinde, yasalar, gelenekler ve inançlar ile Cennet yapacağımız dünya, yapay bir Cehenneme çevrilmiş de, haberimiz yokmuş!..
Hani demiştik ya, insanlık hep iyiden ve güzelden yana gidecek diye, durum hiç de öyle değilmiş, artık düşünmeye başladım, cehenneme çevirdiğimiz bu dünya ve insanlığın başına yaşanan bu belaları kim ve nasıl sardılar da, biz de nerelerde sustuk!..
Sanıyorum insanlık olarak bu süreci çok iyi ve sağlıklı olarak yürütemediğimiz ve yönetemediğimiz için acaba diyorum, toplumsal bir lanetlenmenin içine mi girdik!..
Hani, 26 Ağustos 1789'da yayınlanan "İnsan ve Yurttaş Hakları Bildirisi"nde;
İnsanlar özgür ve haklar bakımından birbirine eşit doğup ve yaşayacaktı!.. Özgürlük, mülkiyet, güvenlik ve zulme karşı direnme hakkı olacaktı!.. Özgürlük, başkasına zarar vermeden her şeyi yapabilme gücü ve durumu olacaktı!..
Hani İnsan emeğinin sömürülmesi ve kadının aşağılanması, toplumsal olarak ikinci sınıf sayılması olmayacaktı, çocukların eğitimleri için her türlü olanak sağlanacak ve aç yatağa giren çocuklar olmayacaktı!..
Maalesef, toplumlar, milletler dahası devletler, saydığımız sorunları çözmedikçe;
Kişisel, bölgesel ve toplumsal baskılar sürdükçe, üzgünüm ki, yaygın olarak cehalet ve yoksulluk her yerde hüküm sürdükçe, biz her şeyi kendimize görev sayıp, düşünmeye ve üzülmeye devam edeceğiz!..
Hani Victor Hugo Sefiller romanında, "küpte ne varsa, dışına o sızar" diyordu ya, işte bize de düşen bu sızmalar oldu.
Oysa bütün bunlardan sonra İnsan, düşünür, bütün emeklerinden sonra gelecek güzel günler için hayaller kurur çalışır çabalarken, bu cehalet ve sorumsuzluklardan sonra bir de bakarız ki, düşüncelerimiz, hayallerimiz yerle bir olmuş ve kendimize şu soruyu sorar oluruz!..
Gerçekten, ben, biz, hepimiz bu kadar iyi ve güzel şeyler için çalışır, çabalarken, emek verirken, neden bu kadar kötü şeyleri yaşıyoruz, demeden de edemiyor insan!..
Sonra da insan başını avuçlarının içine alıp, acaba düşünmesem mi, demeden de edemiyor; bu kadar sorumsuz ve umursuz olmuş bir toplumun içindeyken!..