İBRAHİM UYSAL


KAPILDIK GİDİYORUZ BAHTIMIZIN RÜZGARINA

Bir çoğumuz da artık, "Kapıldım gidiyorum bahtımın rüzgarına/ Ey ufuklar diyorum, yolculuk var yarına!.." diye şarkılar mırıldanıyoruz, kendi kendimize!..


Öyle bir döneme girdik ki, artık ne söylenen sözlerin bir anlamı kaldı, ne yaşananların. Her birimiz ne kadar masumuz bu durumdan bilemiyorum artık. 

   Gerçi yıllar önce Sezen Aksu son noktayı koymuştu, sözlerini kendisinin yazdığı ve arkadaşları ile bestelediği:

     "Eller günahkar/ Diller günahkar/ Bir çağ yangını bu bütün/ Dünya günahkar/ Masum değiliz hiçbirimiz", dediği MASUM DEĞİLİZ şarkısında!..

     Evet ya, artık ailelerden, mahallelerden, köylerden kasabalara, şehirlerden ülkeye kadar, her yerde olan her şey için, kendimizi hiç sorguluyor muyuz? 

      Her şey gözlerimizin önünde olurken, biz ne kadar masumuz?

       Ne yazarsan yaz, ne söylersen söyle, adamının adamı, madamının madamı değilsen, her şey boş ve anlamsız.

      Günümüze bakıp, yakın dostlar ile sohbet ederken hep söylüyorum, "Allahtan namerte muhtaç değiliz" diye. 

    Hani Rus yazar Lev Tolstoy'un ünlü bir sözü vardır, "Bir insan acı duyarsa canlıdır. Başkasının acısını duyarsa İNSANDIR", diye. Onca olan biteni görüp, üç gün sonra olacakların kaygısı ile işte hepimizin canını acıtan da,  bu insan olma halidir.

    Kahrından verem olup, yaşamını yitiren, Şair, Bürokrat ve Milletvekili Ömer Bedrettin Uşaklı'nın (1904-1946) o dizeleri gibi:

    Bir çoğumuz da artık, "Kapıldım gidiyorum bahtımın rüzgarına/ Ey ufuklar diyorum, yolculuk var yarına!.." diye şarkılar mırıldanıyoruz, kendi kendimize!..

     Siyasilerin, birilerinin sözcüsü olmuş kalemşörlerin, ellerine metinler verilmiş, konuşuyormuş gibi yapan sunucu ve spikerlerin sözleri arasında kaybolup gidiyoruz artık.

    Dünya ekonomik sisteminin, Kapitalizmin hakim gücü ABD, kendi çıkarına olan her şeyi allayıp, pullayıp cahil ve yoksul halklara satıyor, altlarına milyarlık arabalar, villalar, ceplerine tomarla paralar verilenler de, çıktıkları tepelerde yoksullara; sanki gittikleri aşağı dünyada kendilerine özel ayrıcalıklar verilecekmiş gibi, "Cennet vaad ediyor"lar. 

     Bütün bu olanları görüp, bilip de insan nasıl kahır olmaz ki.

     Gittikçe daha çok anlıyorum artık, Muhyiddin Abdal'ın taaa 1200'lerde söyleyip, anlattıklarını:

      "İnsan insan dedikleri/ İnsan nedir şimdi bildim/ Can, can deyü söylerlerdi/ Ben can nedir şimdi bildim

      Muhyiddin der hak kadir/ Görünür herşeyde hazır/ Ayan (açık) nedir pinhan (gizli) nedir/ Nişan nedir şimdi bildim.."!... 

    Sanırım bu ahalinin bir şeyleri görmesini beklemekten başka yapılacak şey yok. Bu bir teslimiyet değil, en aklı başında olanlar bile, hak ettikleri değeri almanın yerine, kendileri için üç beş kuruş değer biçilmesini beklerken, söylenecek ne söz olur ki!..

     Ben en iyisi Yonca Evcimik'in" ... Bandıra bandıra ye beni/ Hiç doyamazsın tadıma/ Bütün numaralar bende/ Sen de var benim farkıma/ Kalma sakın başka yerde/ Ne işin var başka yerde/ Bandıra bandıra ye beni/ Hiç doyamazsın tadıma"sını dinleyeyim ya.

     Ne işim var öyle memleket işlerinde, o kadar akıllı varken!...