Bizler sabah evimize ekmekle birlikte gazete alan bir nesildik. Gazeteye elimize alıp merakla okuyan ve sonra ona atmaya kıyamayıp; unlu suyuyla kenarlarını yapıştırarak kese kağıdı yapan bir nesil. İşte o günlerden kalan bir alışkanlıktır benim için köşe yazısı okumak, yazmak ise ayrı bir tutku. Şimdi iki tutkuyu birleştirmek kısmet oldu.
“Yazmayı bilmek için okumayı bilmek, okumayı bilmek için yaşamayı bilmek” demiş Guy Debord.
Onun içindir önce mühendisliği okuyup sonra eğitime gönül vermişliğim. Uzun yıllar sınav odaklı bir eğitimin içinde olduktan sonra bir ülkenin geleceğinin diplomalı işsizler yerine aranılan mesleklerde olduğunu gördükçe; esnafımın ,unutulan sanatkarın yanında olmak istedim. İkinci Dünya Savaşı ndan sonra örnek olacak bir sanayi hamlesi başlatan ”Almanya”da mesleki eğitim oranı %70 lerde. Gelişmiş, sanayisi güçlü, üreten Avrupa ülkelerinin neredeyse tamamı çocukları kendi becerilerine göre mesleki eğitime yönlendiriyor. Bizde ise maalesef bir tarafta genç işsizler ordusu diğer tarafta çalışacak kalifiye eleman yokluğu. İş başvurularında bir kişilik makine mühendisliği 2000 kişi başvururken kaynakça açığına kimsenin başvurmaması.
Türkiye’nin en çok ihtiyaç duyduğu insan modeli ara eleman esasında arınılan eleman. Ama gerçek yetiştirilmiş ara eleman, hani şu yere düşen cıvatanın kıymetini bilen, ustanın ruhunu anlayan eleman. Önümüzdeki yıllarda bu eğitim modeli istesek de istemesek de değişecek. Gelecekte mesleki eğitime dönüş hızlanacak. Diploma, itibar, statü değil; istihdam ve kazanç ön plana çıkacak. Bu süreç içinde gerçek ustalarımıza selam olsun.