İstanbul Büyükşehir Belediye Başkanı (İBB) Ekrem İmamoğlu, geçenlerde SGK borçlarıyla ilgili bir basın toplantısı düzenledi.
Toplantıda, merkezi idare ile aralarındaki sorunlardan ve gelir gider konularından biraz dert yandı. Başkanı dinlerken, o an aklıma gelen iki konuyu orada kendisine sordum. “İstanbul'a gelen turistler bilet alırken 20 Euro havalimanı vergisi (ayak bastı) parası ödüyor. Bu ücret iç hatlarda az ama herkes bu parayı ödüyor. Alınan para özelleştiren havalimanlarında işletmeci firmaya, diğerlerinde DHMİ kasasına gidiyor. Siz diyorsunuz ki, 16 milyona hizmet ediyoruz. Bu hizmetin karşılığında Büyükşehir Belediyesi bu paradan herhangi bir pay almalı mı? (Osmanlı’daki adı Toprak Bastı parası) Bu ‘Ayak bastı’ parası kime verilmeli?” İstanbul Büyükşehir Belediye Başkanı Ekrem İmamoğlu, teşekkür ederek bu sorumu şu şekilde cevaplandırdı.
“Evet, bu turizmle ilgili şehir vergisi ki, uluslararası alanda bu birçok ülkede uygulanır. Otelde ilave bir para (Konaklama Vergisi) ödersiniz ve bu para aslında büyük oranda da yerel yönetime gider. Neredeyse tamamı. Ama bizim ülkemizde ne yazık ki böyle bir uygulama yok. Hatta bu yönde bir dönem bir vergi çalışması yapıldı. Öyle bir yapıldı ki, bunun tamamı merkezi idareye verilmek üzere yapıldı. Yani yine belediyeler burada yok sayıldı. Biz bunu geçtiğimiz dönem özellikle Büyükşehir Belediyesi buluşmalarımız da çalıştık.
Turizm Bakanlığı’na bunu duyurduk ve bu konuda belediyelerin ihmal edilmemesi gerektiğini ifade ettik. Kaldı ki bazı yörelerde ki İstanbul da aslında bunlardan birisi. En çok turist alan şehir olarak, nüfusunun birkaç katı turist ağırlayan bir dönemi yaşıyorlar ve böyle bir dönemde hizmet etme konusunda da büyük sıkıntı çekiyorlar. Bu tür vergilendirmeler yapılması, bu belediyelerin hizmetinin büyümesine vesile olacak girişimlerdir. Bütün bunlar aslında bir yerel yönetim reformu çalışmasının bir parçası. Ama bu konuda duyarlılıktan uzak, yani ademi merkeziyetçi her şeyin merkezi Ankara'da. Bakanlıkları da geçtik, her şeyin Saray'da toplanması girişimiyle karşı karşıyayız.
Bu güzel öneriler de bizim gündemimizde var. Umarım bu konular iktidarımızda bu ülkeye hediye edeceğimiz en güzel işler olacaktır.” İBB Başkanı İmamoğlu’na ikinci soru olarak orman yangınları ve hava aracı filosuyla ilgili bir soru sordum. “Siz, yer altındaki ve yer üstündeki raylı sistemle, kara taşımacılığıyla ve deniz taşımacılığıyla ulaştırma hizmeti veriyorsunuz. İstanbul Büyükşehir Belediyesi’nin yangında, depremde, selde, afette her türlü olaylarda iş görecek bir hava filosu neden yok? Geçmişte belediyenin bir helikopteri vardı ama, çok da doğru bir şekilde yönetilemedi. Kuzey ormanlarında bir yangın çıkıp da şehri tehdit ettiği zaman ne olacak? Yangın söndürme uçağı ve helikopteri, sel baskını ve benzeri olaylarda da çok da işe yarar. Sizin böyle bir düşünceniz var mı?” İBB Başkanı İmamoğlu, bu soruma ise şöyle cevap vererek, beni aydınlattı; “Bu yangın uçaklarıyla ilgili bütün fizibilitemiz hazır. Şunu söyleyeyim, birkaç husus var burada. Yangın eylemi veya stratejisi konusunda, başta ormanlar olmak üzere yüksek yapılar ve birtakım alanlarla ilgili sanayi yapıları ile ilgili çalışmalarımız var. Bu konu çok daha geniş çerçevede AFAD ve Orman Bakanlığı tarafından da ele alınmalı. Çünkü bölgesel bir metotla bu işin finanse edilmesinin çok doğru olduğu görülebilir. Ama o tür araçların, ama bölgesel, ama ülkenin farklı yerleriyle ortak bir çalışmada daha verimli hale gelmesi mümkün.
Buna gerekirse katkı sunar, iş birliği yaparak ilgili bakanlıklarla birlikte çalışabiliriz. Geçmişte 11 Büyükşehir Belediyesi olarak toplantılar yaptık. Biz, yazılar yazmıştık kurum ve kuruluşlara. Ama ne yazık ki, her zaman olduğu gibi böylesi bir masaya davet edilmedik ve oturamadık. Ama bu konuda yüzde yüz haklısınız ki, açıkçası bu sene bir iyileştirme olduğunu görüyoruz. İki yıl önceki yangınlardan ders çıkarıldı ve daha fazla hava aracı ile müdahale edildi. Hem Marmara'da, hem Ege'de, hem Akdeniz'de daha fazla hava aracı olduğunu görüyoruz. Bu da memnuniyet veriyor. Ama o dönem çok hazırlıksız olduğumuzu da gördük. Bu hazırlığı daha yukarıya taşıma konusunda da iş birliğine hazırız.
Daha iki hafta önce 14 büyükşehir belediyesinin yangın idareleri ve yine 14 belediye başkanı Adana'da toplanarak ortak eylem ve iş birliği konusunda çalışma yaptılar. Orada bir rapor düzenlendi. O raporda çıkan belgeleri de ilgili bakanlıklarla veya kurum kuruluşlarla arkadaşlarım paylaşıyor olacaklar. Öneriniz ve sorunuz için teşekkür ederim.” Aklın yolu bir. Ayakbastı parasının hiç değilse bir bölümünün belediyelere verilmesi yerinde ve yararlı olacaktır. Bu parayla belediyeler, orman yangını deprem ve selde yararlanabilecekleri hava araçlarını satın alabilirler ki, bu da çok önemli ve gerekli bir iş olur.
Mutlu yarınlar Türkiye’m..
———————————————————-
ÜSKÜP HAVALİMANI POLİSİ TELEFONUNU ALMAK İSTEDİ
KOSOVA CUMHURBAŞKANI’NA DİPLOMATİK SAYGISIZLIK
Bundan yıllar önce komşu ülke İran İslam Cumhuriyeti’ne yapılan resmi bir ziyaret heyetinde yer almıştım. Resmi heyetin başında Türkiye Cumhuriyeti Bakanlar Kurulu’nun bir üyesi olarak halen hayatta olan, izin almadığım için adını veremediğim eski bir bakanımız vardı. Heyet dediysem, bazı meslek kuruluşlarının temsilcilerinin yanı sıra Bakan Bey’in eşi de bulunmaktaydı. Üç gün dolu dolu geçen bu program sırasında heyetimiz Cumhurbaşkanı Birinci Yardımcısı ve bakanlar tarafından da kabul edildi.
Tahran’da şehir içindeki seyahatlerde bize eskort aracı öncülük ediyor, polisler de yolları keserek beklemememizi sağlıyordu. Dönüş için İran’ın önemli çıkış kapısı İmam Humeyni Havalimanı’na gelince devlet büyüklerinin yararlandığı sözde VIP Bölümü’ne girerken Sayın Bakan doğal olarak aranmadan içeri geçti. Hanımefendi arkada kalınca görevli kim olduğunu bilmediğinden kendisini x ray’e yönlendirdi ve o da mecburen bizim gibi aranarak salona girdi. Hanımefendi bu duruma sinirlenerek, bizim de duyacağımız şekilde eşine söylendi. Çok mütevazi bir insan olan Bakan Bey “Ne yapabilirim” diyerek, eşini sakinleştirdi. Sayın Bakan bu durumu görseydi, tabi ki diplomatik teamüller gereği müdahale ederdi ve bu tatsız olay da meydana gelmezdi.
Bu olayı size anlatmamın nedenine gelince, buna benzer diplomatik kaza veya saygısızlık diye tanımlanan bu gibi olaylar zaman zaman olabiliyor. Geçen hafta, Kuzey Makedonya’nın Başkenti Üsküp Havalimanı polisinin bu kez, bir Cumhurbaşkanı’nın cep telefonunu taramaya tabii tutmak istemesi iki ülke arasında diplomatik krize neden oldu. Komşu, Kosova Devleti’nin kadın Cumhurbaşkanı Vsoja Osmani’nin bu tarz bir olayla karşılaşmasının tam bir provokasyon olduğunu belirten Kosova Cumhurbaşkanlığı, bir açıklama yayınlayarak, Cumhurbaşkanı Vjosa Osmani’nin Üsküp Havalimanı’nda yaşadığı olayda “Kuzey Makedonya İçişleri Bakanlığı’nın kabul edilemez açıklamaları” ve “Kosova Cumhuriyeti aleyhine gelişen propaganda” karşısında duyduğu öfkeyi dile getirdi. Olayla ilgili yapılan açıklamada, Osmani’nin, devlet başkanı olarak resmi iletişim ve ulusal güvenlik konularında kullandığı telefonunu yalnızca tarama için bile olsa polislere vermeyi reddettiği belirtildi.
Açıklamada, “Kuzey Makedonya İçişleri Bakanlığı, havalimanı güvenliğinin, devlet başkanının resmi iletişim ve ulusal güvenlik meseleleri için kullandığı Kosova Cumhuriyeti cumhurbaşkanının kişisel telefonunun alınması ve taranması talebini tamamen haklı çıkardı. Cumhurbaşkanı, yıllardır güvenlik kurumlarından aldığı tavsiyelere dayanarak böyle bir şeyi haklı olarak reddetti.” ifadelerine yer verildi.
Üsküp Havalimanı ve İçişleri Bakanlığı’nın bu tür bir kontrol için emrin Kuzey Makedonya İçişleri Bakanlığı tarafından verildiğini itiraf ettiği kaydedilen açıklamada, “Bu, diplomatik uygulamalara göre devlet başkanlarıyla ilişkiler kurallarına tamamen aykırıdır.” denildi. Kosova Cumhurbaşkanlığı, telefona el konulması ve tarayıcılara konulması talebini her türlü uygulama ve protokolün ötesinde bir davranış olarak değerlendirdi. Olmaması gereken sevimsiz ve saygısız bir davranış.