Bir şeyler yaralamadan önce şöyle tv'lere, gazetelere ve sosyal medyaya bakıyorum, benim dışımda dünya nasıl dönüyor, kim neye bakıyor, neyin üstünü örtüp, neyin üstünü açıyor diye, falan, falan!
Öncelikle herkesin derdi kendi köyü, kasabası, şehri, ülkesi, genel anlamda memleketi; bu çok güzel. Nasıl yaklaştıklarını "es geçiyorum", bu ikincil bir durum.
Köy delikanlısı olarak yedek subay askerlik yapacak kadar okuyup, askerliği yapıp köye gelip yazları çiftçilik, kışları da Antalya'da tüccarlık yapması ailesi tarafından planlanan birisi olarak, Ankara'daki bürokratik sürece pek de gönüllü başlamamıştım.
Hatta işe başladıktan sonra bir takım iş ve yöneticilik sorunları yaşamaya başlayınca, Üniversiteden hocam ve o günkü çalıştığım Bakanlığa yönlendiren Prof Dr Emel Doğramcı'ya gittim; hocam, ben burada yöneticilik yapıyorum ama bizim köyde bu işler yok, ne yapmam gerek deyince, sekreterine bir çay daha söyleyip o zamanlar Yönetim yüksek lisansını düzenleyen Sosyal Bilimler Enstitüsü Müdürünü aradı ve İbrahim bey gelecek, dönem başlamış olsa da özel öğrenci statüsünde harçları yatırsın ve derslere başlasın demişti.
Çalıştığım kurumda yaptığım işlerin yanında, bu eğitim de bana çok şey katmış, farkındalık yaratmıştı. Belki öğrencilik yıllarımda da aynı şeyleri yapsam, bu bende sadece bilgi olarak kalacak, uygulamadan habersiz bir takım bilgiler ile ortalıkta dolaşacaktım..
Bunu ne için anlattım.
Artık bürokrasinin tepelerinden emekli olmuş birisi olarak, bana ne yararı olacak ki!.. İşte konu da bu. Kişiler her şeyi kendileri merkezli düşünmeye başlarlar ise, sivil toplum, kamu görevi gibi görevlerde sorunlar başlar. Çünkü yapılan iş kişisel bir iş değil, onlarca, yüzlerce hatta milyonlarca insanı ilgilendiren işler olabilir.
Bu yüzden, bu tür görevlerde bulunan kişilerin kendilerini adanmışlık boyutunda düşünmeleri gerekir. Bu da bir bilinç gerektirir.
Bir başka yaklaşım da Alice Harikalar Diyarı'ndaki Alis'in, ormanda karşılaştığı tavşana sorduğu soruya aldığı yanıt:
“Nereye gideceğini bilmiyorsan hangi yoldan gittiğinin hiçbir önemi yoktur”!...
Dünyanın hemen hemen bütün ülkeleri dersek yanlış olmaz, en enteresan seçilmiş ve atanmış yöneticiler dönemini yaşıyor.
Rönesans dönemini yaşamış, reformlar ile kendine yol aramış ve Sanayi Devrimi ile de kurumsallaşmış devletler bu konuda şanslı.
Seçilen ya da atanan kim olursa olsun, devletin kurumsal yasa ve yapıları var. Gelenler sadece kendilerine verilen rol ve yetkiler içinde olabiliyorlar. O yüzden, ne devletin geleneksel yapısı, ne de kurumları bizdeki gibi önüne gelen tarafından bozuluyor, tartışılıyor.
İngiltere, Birleşik Krallık içinde Krallık ile yönetiliyor ama Parlamenter sistemin doğduğu ve halen uygulandığı bir ülke olarak, yasama gücü, halk tarafından seçilen yasama organı parlamentoda bulunan milletvekilleri, halk adına siyasal karar alma yetkisine sahiptir.
Birleşik Krallık dışında Norveç, İsveç, Danimarka, Hollanda, Belçika ve İspanya Monarşi'nin (Krallık) varlığını sürdürdüğü, demokratik parlamentoları da olan ülkelerdir.
ABD gibi, Avrupa ülkeleri de parlamenter demokrasi ile yönetilen ülkelerdir. Yetmedi, Avrupa Ülkelerinin sömürgeleri, yönetim sistemleri içinde de yer almakta ve buralarda da demokrasi izin verilen ölçüde uygulanmaktadır.
Gelelim bizim gibi ülkelere.
Her ne kadar bağımsız, uygar ülkeler olsa da, maalesef kapitalist, emperyalist sistem bir yolunu bulup bu ülkeleri dolaylı yönetip, sömürmeyi de sürdürmektedir.
Bugün Suriye'de yaşananlara bir çokları kendi açılarından bakıp, sevinip, alkış tutup, beklentilerinin gelişmesi için sıcacık odalarında içtikleri kahveler eşliğinde, tv ve sanal ortam haberlerini izlemektedirler.
Üretim alanlarından, basın yayın organlarına, seçilmişlerden, atanmışlara kadar bir çok şeye sahip olan emperyalist, kapitalist sermaye, yıkılıyormuş gibi görünen dünya düzeni içinde, kendi yeni dünya düzenlerini kurmak için ellerinden geleni gizliden gizliye yapmaktadırlar.
Nasıl Ülkenin insanları kendilerini yönetmek için, yöneticiler de süreci yönetmek için "adamının adamını, yoksa, madamının madamını" buluyor ve yönetiyorlar ise, uluslararsı sermaye de ayını şeklide adamlarını, adamlarının adamlarını, yoksa madamlarını, madamlarının madamlarını bulup, süreci yönetmektedirler.
Başkanlık sistemi ile sistemin denetlenmesi neredeyse olanaksız hale gelen ülkede, seçilenler sadece rollerini oynayıp sahneden çekilmekte, gün kararınca da, ya evlerinde, ya da kuytu bir meyhane köşesinde, büroda kıs kıs gülerek iki kadeh viskilerini yuvarlamaktadırlar.
Mankurtlaştırılan halk, kent lokantalarının çoğalmasını, asgari ücretin üç kuruş daha fazlası için ortalıkta dolaşmanın ötesine geçip; planlan, denetlenen ve yönetilen bir sistem istemediği, kurulması için çaba harcamadığı sürece,
Herkese "Allah rahatlık, kolaylık versin, İyi Geceler!...