İBRAHİM UYSAL


ÜZGÜNÜM AMA ÜZÜLDÜĞÜM ŞEYE BAK

Düşünebiliyor musunuz, çolu çocuğu yetişmiş, iş güç sahibi olmuş, hiç kimseye muhtaçlığı kalmamış bir kaç ak sakallı, benim gibi bir tıfılın elini öpüyorlardı.


Bazı sözcükler, tümceler ve anılar vardır ve insanda öyle izler bırakır ki, karşınızdaki bütün bilinenlere karşı ayakta taş gibi direnen sanki bir Göbeklitepe, Karahantepe'dir!..

     Çok küçükken, Annem, Babam evde kendi işleri güçleri ile ilgilenirken, adını aldığım dedemin eşleri Atike ve Gülsüm Ninelerim de bizler ile ilgilenir, yedirir, içirir, yıkarlar; bunlar günün sıradan işleri imiş, bir de çok daha sonraları fark ettiğim bize nasihit gibi, öğüt gibi verdikleri dersler varmış ki, inanılmaz.

     Soyluluk mal, mülk değilmiş, soyluluk insanları sevgi ve güven içinde yetiştirmek, büyütmek imiş.

     Yine onlardan duyduğum bir deyim ile; bu günden bakınca onlar bir elleri yağda, bir elleri balda yaşıyorlarmış.

     Ben adımı aldığım dedemi hiç göremedim, ben doğmadan önce göçmüş bu dünyadan; nedense onu adı ile ananı çok az gördüm, onu herkes güzel sözcükler ile "Kocabaş Dayı, Gocabaş,..." diyerek saygı ile anarlar idi.

      İlçede Ortaokula gidiyorum, tabi yaz tatili, bayramlar olunca da dosdoğru köye, ailenin yanına çiftçilik yapmaya.

     Köy delikanlısı olunca biraz da gelenekçi olursunuz.

     Bayram Namazları bir yerde herkesin buluşma yeri olur ama Cuma Namazları biraz daha farklı bir ritüeldir, Vakit Namazları ise eh işte çoğu zaman keyfe keder.

     Ben de okuldan bir Cuma günü köye yeni gelmişim, eee öğle vakti Cuma Selası verildi mi, dosdoğru abdestini alıp, Ezandan önce caminin yolunu tutmak gerekir.

    Ben abdestimi evde aldım ama yaz günü olduğundan caminin şadırvanında abdest alan yaşlılar vardı.

     Cami avlusuna girince herkes "hoş geldin" diyordu ama Ninelerimden birinin akrabası olan bir kaç yaşlı amca ise camiye girmeden önce şadırvanın oturma yerlerinden kalkıp yanına geldiler ve "Dayı hoş geldin" deyip, elimi öptüler.

    Tabi ben şoklarda.

     Namaz bitti yemek yemek için dosdoğru eve gidince, elimi öpenleri ve yaşadığım şaşkınlığı Nineme:

     ....., ...... Dayıların ellerini öpmeye yeltenirken, onlar benim elimi öptüler, dedim. 

      Onlar anlamışlardı olayı, "Eeee oğlum o saygı başka, seni de severler ama adını aldığın dedenin hatırına, o el öpmeler" deyince, hani derler ya bir yaşıma daha girdim.

      Günümüzde "el, etek öpmeleri" görünce, ne düşünmemi beklersiniz ki, elbette ki ilk zamanlar şaşkındım.

     Şimdi mi, "hidayete erdim"!..

     Meğer insan doğmak sıradan bir şeymiş, insan olmak gerekiyormuş!..

     Hele hele soylu olmak, muhteşem bir olaymış.

     Düşünebiliyor musunuz, çolu çocuğu yetişmiş, iş güç sahibi olmuş, hiç kimseye muhtaçlığı kalmamış bir kaç ak sakallı, benim gibi bir tıfılın elini öpüyorlardı.

     İşte, asalet bu değil de nedir?

    İşte asalet, bir lokması için minnet duyduğun birisinin hatırına, onun anısını yaşattığını düşündüğün bir çocuğun elini öpmekten öteye neyin ve kimin asaleti olur ki!..

    Toprağınız bol olsun, ışıklar için de huzurla uyuyun Kocabaş Dedeciğim, Atike ve Gülsüm  Nenelerim ve tabi ki bu anıları bana yaşatıp çok değerli bir şeyler öğreten değerli .... ..... dayılarım ve amcalarım.

    Bana asaleti ve asilliği yaşayarak ve yaşatarak gösterdiğiniz ve öğrettiğiniz için sizlere minnettarım. 

     Işığınız ve Toprağınız bol olsun!...